Yoğun katılımlı bir sempozyumun ardından yeniden merhaba! Bir önceki sayımızda bazı makaleleri ve kitapları atlamış bulunduğumuzu fark ettiğmiz için bu ek sayıyı hazırlamaya karar verdik. Aşağıda bu ay düzenlenecek diğer etkinliklere de ulaşabilirsiniz.
Geçtiğimiz Ay: Eylül 2024
Yayınlar
Kitaplar
Padovani Andrea, Peter G. Stein, (ed.): Roma’dan On Yedinci Yüzyıla Hukukçuların Hukuk Felsefesi, ed. Ertuğrul Uzun, Islık Yayınları, 2024.
Genel editörlüğünü Enrico Pattaro’nun yaptığı A Treatise of Legal Philosophy and General Jurisprudence – Hukuk Felsefesi ve Genel Hukukbilim Külliyatı başlıklı dizinin yedinci cildi olan Roma’dan On Yedinci Yüzyıla Hukukçuların Hukuk Felsefesi, Romalı hukukçuların hukuk anlayışından başlayarak Kıta Avrupası’nda Roma Hukuku temelinde üretilen hukuk düşüncesini ve pratiğini ele alıyor. Hukukun bir bilim olarak kavranışının ve metodolojik mülahazaların hukuk düşüncesi üzerindeki etkisi ile hukuk biliminin siyaset bilimiyle ilişkisi alanın önemli yazarlarınca inceleniyor.
(Tanıtım Bülteninden)
Şahin Ünver, Fatma Süzgün: Hukuk Sosyolojisi, İstanbul, Seçkin, 2024.
Hukuk Fakülteleri, İİBF'ler ve diğer fakültelerdeki hukuk dersleri ve meslek sınavlarına yönelik, özel olarak hazırlanmış "Temel Hukuk Dizisi" kitapları sayesinde kısa zamanda ve pratik bir şekilde temel hukuk bilgisine sahip olabileceksiniz. Ders programları göz önünde bulundurularak hazırlanan Dizide şematik ve öz anlatım, örnek soru-cevaplar ön planda tutularak, öğrencinin dersi kolay kavraması amaçlanmıştır.
Dizinin "Hukuk Sosyolojisi" ismiyle yayınlanan bu kitabında; ilk bölümde sosyoloji disiplinine ilişkin temel kavram ve yaklaşımlara, ikinci bölümde ise hukuk sosyolojisi açısından bilinmesi elzem olan konular hakkında genel ve özet bilgilere yer verilerek, hem müfredatlarında hukuk sosyolojisine yer veren fakülte öğrencileri hem de meslek sınavlarına hazırlanan hukukçular için temel bilgi kaynağı olması hedeflenmiştir.
(Tanıtım Bülteninden)
Hancı, İ Hamit, Özge Hancı: Çocuk İstismarı ve İhmaline Çok Bilimli Bakış, On İki Levha Yayıncılık, 2024.
Makaleler
Dülger, Muzaffer: “Negatif Adalet Kavramı”, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 9, No: 2, 2024, s. 435-462.
Bu makalede, liberal adalete dair tartışmalar içerisinde oldukça fazla taraftar bulmuş bir adalet anlayışını temsil eden “negatif adalet” kavramının siyaset ve hukuk felsefesi tarihi içerisinde belirişi konu edinilmiştir. Bu kavrayışın, 16 ve 17.yy. doğal hukuk düşünürlerince çok fazla üzerinde durulan “tam ve eksik ödevler” ayrımı ile yakından ilişkisi olduğu savunulmuştur. Doğal hukukçu filozoflar tarafından, bu ayrım vasıtasıyla, insanlığın doğal ahlâkî sahasının hangi kısımlarının hukuken tasarlanmaya elverişli olduğunun sınırları çizilmeye çalışılmıştır ve liberal felsefe açısından bu sınır çizme girişimleri kamusal otoritenin sınırlarını çizebilmek için elverişli bir malzeme sunmuştur. Söz konusu çalışmalar çerçevesinde ortaya çıkan başlıca önermeler şunlardır: Adalet, asgari ahlâktır. Hukuk, adaleti sağlamaya çalışır, toplumun ahlâki inşası hukukun meselesi değildir. Hukukun adaleti negatif karakterdedir, neminem laedere, yani bir kimsenin bir başkasına zarar vermesini ve kötülük yapmasını engellemeye dönüktür. Bir kimsenin bir başkasına iyilik yapmasını sağlamaya dönük değildir. Bu yüzden hayırseverlik edimleri hukuki ödevler biçimini alamaz. Hukuk, toplumun salt varoluşu için zaruri olan durumları düzenler. Reaktiftir, talep ya da şikayet halinde bozulan duruma müdahale eder. Ahlak ise toplumun daha iyi bir varoluşuna dönük olup, sorunlar daha henüz ortaya çıkmadan proaktiftir. Tüm bu önermeler çerçevesinde, liberal geleneklerce tıpkı negatif özgürlük gibi benimsenen bu adalet kavrayışı, dağıtıcı adaletin de zıttı bir bakış açısını yansıtır.
Ateşoğlu, Nadir: “Parazi̇t Fi̇lmi̇ni̇n Pi̇erre Bourdi̇eu’nun Alan ve Strateji̇ Kavramları Perspekti̇fi̇nden Anali̇zi̇”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 26, No: 3, 2024, s. 1385-1400.
Bu çalışmanın amacı “Parazit” filmini, Bourdieu’nun alan ve strateji kavramları çerçevesinde ve sınıf farkları ve eşitsizlikler bağlamında ele almaktadır. Pierre Bourdieu'nun "alan" kavramı, belirli bir toplumsal yapının içindeki belirli bir uzama veya faaliyet alanına atıfta bulunur. Bu alanda bireyler, belirli bir rekabet içinde sosyal ilişki ve etkileşim içinde bulunurlar. “Stratejiler” ise bireylerin belirli hedeflere ulaşmak ve belirli sonuçları elde etmek için kullandıkları plan ve taktiklerdir. Kavramsal çerçevesini Bourdieu’nun alan ve strateji kavramlarının oluşturduğu bu çalışmada bir aktör olarak bireylerin kendi konumlarını korumak veya lehlerine değiştirmek için eşitsizliklere karşı ne tür stratejiler kullandıkları ve alana giriş denemeleri ele alınacaktır. Çalışma, filmde alana giriş için bireylerin (Kim ailesi) kullandıkları stratejileri içerik analiz yöntemi kullanarak çözümlenmeyi amaçlamaktadır. Makalede bir sosyal sınıf veya tabakaya mensup olmanın bireyin davranışlarını temelden etkilediği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bursalı, Osman Safa: “Osmanlı Hukukunda Konsolos: Eğriboz Örneği (1714-1815)”, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 9, No: 2, 2024, s. 325-365.
Osmanlı Devletindeki konsolosluk hukukuna ilişkin ticari örfler ve konsolosu kabul eden devletlerin tanıdığı statü, meselenin hukuk doktrininde ele alınmasından tarihsel olarak önce gelmektedir. Bu nedenle konsolos gönderen veya kabul eden devletlerin düzenlemeleri ve uygulamaları önem taşımaktadır. Benzer bir kurum olan elçilik dünya tarihinde çok eski dönemlere dayanırken konsolosluk on sekizinci yüzyılda büyük yaygınlık kazanmıştır. Konsolos uygulamasının hukuki altyapısının gelişmesi ve konsoloslara ilişkin hukuki değerlendirmelerin artışı ise Osmanlılarda on dokuzuncu yüzyılda görülmüştür. Dolayısıyla o döneme kadar konsoloslar hakkında Osmanlılarda ayrıntılı ve bütünlüklü hukuki görüşler pek görülmemiştir. Ahitnameler başta olmak üzere normlar ve bürokratik uygulamalar daha çok yer bulmuştur. Bu makalede, Osmanlı Devletindeki konsolos varlığı ve faaliyeti üzerindeki hukuki vurguyu artırmak amaçlanmaktadır. Makalede, Tanzimat öncesi Osmanlı devletler hukuku ve uygulamalarında konsolosun yerine değinilmiştir. Daha sonra, on beşinci yüzyıldan on dokuzuncu yüzyıl başlarına kadar Osmanlı Devletinde bulunan konsoloslar ve konsoloslara bağlı çalışanlar hakkındaki tarih literatürünün görünümü ele alınmış, aynı yüzyıllar içinde Osmanlı egemenliği altındaki Eğriboz’un siyasi ve sosyo-ekonomik durumu özetlenmiştir. Makalenin üçüncü kısmında, on sekizinci yüzyılda ve on dokuzuncu yüzyılın başlarında Eğriboz’da konsolos bulunduğuna işaret eden Osmanlı bürokratik yazışmaları tanıtılmıştır. Aynı kısımda, Eğriboz’daki konsolosların dava tarafı olarak bürokratik yazışmalarda zikredildiği bazı vakalar analiz edilmiştir.
Çırkan, Merve Hilal Yıldırım: “Kadınların Adalete Erişimi ve Arabuluculuk: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bağlamında Bir Değerlendirme”, Eskişehir Barosu Dergisi, No: 40. Yıl Özel Sayısı, 2024, s. 145-183.
Arabuluculuk, dava şartı haline geldiği alanların genişletilmesi ile her geçen gün uygulanmasına daha da tanıklık ettiğimiz bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoludur. Arabuluculuğun temel ilkelerinden olan eşitlik ilkesi sürecin sağlıklı ve adil yürütülebilmesi için gereklidir. Arabulucu eşitlik ilkesine riayet ederken, toplumsal cinsiyet kalıplarının ve kendi kültürel kodlarının farkında olmalı, dezavantajlı gruplardan özellikle kadınların sürece katılımında bu hususu göz önünde tutmalıdır. Arabulucu özellikle kadınların adalete erişiminin önündeki engeller hususunda eğitimle ve farkındalıkla donatılmalıdır. Arabulucu, ekonomik güç dengesizliği hallerinde 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda düzenlenen adli yardım kurumunu değerlendirmeli ve güç dengesinin zayıf tarafını oluşturan kadın bu hakları konusunda aydınlatılmalıdır. Tüm çabalarına rağmen arabulucu, güç dengesizliğinin açıkça giderilemeyeceği kanaatine kapıldığı anda süreci kendisi sona erdirmelidir.
Ekren, Nebahat Nalan: “Adil Yargılanma Hakkının Temel İlkesi Olarak Tabiî Hâkim İlkesi”, Eskişehir Barosu Dergisi, No: 40. Yıl Özel Sayısı, 2024, s. 252-273.
Tabiî hâkim ilkesini adil yargılama hakkının temel ilkesi olarak ele alan makale iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım, adil yargılanma hakkını tanımını verdikten sonra hakkın hukuki niteliğini ortaya koymaktadır. Bunun ardından hakkın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki ele alınışı ve uygulanışı incelenerek 1982 Anayasası’nda bu hakka ilişkin yapılan düzenlemeler aktarılmıştır. İkinci kısım, tabii hâkim ilkesini genel hatlarıyla sunduktan sonra ilkenin tarihsel gelişim sürecini incelemektedir. İlkenin anayasal ilkelerle ve diğer adil yargılanma hakkı ilkeleri ile ilişkisi ele alındıktan sonra ise, son olarak özel mahkemeler eliyle yapılan yargılamanın bu hakkın ihlali sayılıp sayılmayacağı tartışılmaktadır.
Erdoğdu, Merve, Selcan Yıldızeli, Ecem Nur Karar: “Bir e-intihar notunun psikodilbilimsel analizi”, Adli Bilimler ve Suç Araştırmaları, C. 6, No: 2, 2024, s. 95-115.
Günümüzde intihar vakaları artmasına rağmen intihar ile ilgili yapılan çalışmalar oldukça sınırlıdır. Bu çalışmada henüz yazında çok bulunmayan, siber alana yansıyan intihar vakalarının yapısını anlayabilmek için ülkemizde meydana gelmiş bir intihar vakasının adli psikoloji bakış açısıyla ele alınması amaçlanmaktadır. İncelenecek vakayı belirlemek için Türkiye’nin internet arşivi (Facebook, Twitter, İnstagram ve Youtube gibi sosyal medyada paylaşılan kamuya açık dijital veriler) ve ulusal gazetelerinde yer alan 1.298 intihar girişimi haberinden,1 Ocak 2014 ve 1 Ocak 2020 tarihleri arasındaki 11 e-intihar vakası taranmıştır. Daha sonrasında elde edilen haberler detaylı olarak incelenmiştir. Tüm detayları (intihar eden bireyin cinsiyeti, yaşı, kendini öldürme nedeni ve yöntemi) kapsayan vakalar içerisinden rastgele seçim yöntemiyle ülkemizde gerçekleşmiş sosyal medya üzerinden paylaşılan ilk e-intihar vakası incelenmek üzere seçilmiştir. Ele alınan vaka 35 yaşında bir erkektir. Veri olarak seçilen çevrim içi video belgesi, yazıya dökülerek, tümevarım ile anlamsal düzey tema analiz metodu kullanılmış olup, derinlemesine psikodilbilimsel analiz yapılmıştır. Analiz sonuçlarına göre kategoriler; “duygular”, “algılar”, “fonksiyonlar” ve “düşlemler” olarak sınıflandırılmıştır. Video paylaşımının ardından ailenin, müntehirin evine ulaştığı ve müntehirin doğalgaz borusuna iple asılı halde bulunduğu bildirilmiştir. Olayla ilgili adli incelemeler yapılmıştır. Bu vakadan da görüldüğü üzere siber alan intihar notları kamuya açık, ulaşılabilir bir yapıdadır. İntiharın dinamiklerini anlayabilmek için bir vaka üzerinden değerlendirme yapmak mevcut erişilebilir veri gözetildiğinde işlevsel olacaktır. Bununla beraber bu konuyla ilgili bilimsel çalışmaların arttırılması gerekmektedir. Mevcut bulguların, e-intihar notu bırakan kişinin kendilik algısı ve diğerleriyle ilişkilerine yönelik derinlemesine bilgi sunduğu düşünülmektedir. Nitel analizin doğası gereği, bulgular genellenebilir olmamakla birlikte uygulama ortamlarında ve sosyal medyada intihar eğilimi olan kişilerin belirlenmesi ve önleme çalışmalarında mevcut bulgular değerlendirilebilir.
Güner, Neslihan Özkerim, Zeynep Erhan Bulut: “Uluslararası Hukukta Sessi̇zli̇k”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 32, No: 3, 2024, s. 1731-1776.
Uluslararası hukuk kuralları devletlerin iradeleri ile oluşur, ancak bu irade her zaman açıkça belirtilmeyebilir. Devletlerin belli bir duruma sessiz kalmaları zımni irade beyanı olarak yorumlanabilir. Dolayısıyla sessizlik de bazen açık irade beyanı gibi hukuki sonuçlar doğurabilir. Bu husus ulusal hukukta belli alanlarda düzenlenmiştir, ancak uluslararası hukukta sessizliğin koşulları ve sonuçlarına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla somut olaydaki özelliklerine göre sessizliğe anlam yüklenmektedir. Bunu özelikle uluslararası yargı kararlarında görmekteyiz. Makalede sessizliğin doğurduğu hukuki sonuçlar bakımından kabullenme, estoppel, zamanaşımı ile kazanım ve zımni andlaşma kavramları incelenmiştir. Sessizlik her somut olayda farklı anlama gelebilir, bazen sessiz kalan devlete hak doğururken bazen yükümlülük yükleyebilir. Ayrıca sessiz kalma bir hakkın kullanımından vazgeçme anlamına gelebilir. Bu yüzden sessiz kalmanın nedenleri ve kim tarafından ne amaçla sessiz kalındığının önemi de bulunmaktadır. Uluslararası örf ve adet hukuku kurallarının oluşumu ve bunlarla bağlanma durumunda da sessizliğin sonuçları bulunmaktadır. Son başlıkta özellikle evrensel, bölgesel ve özel örf ve adet hukuk kurallarında sessizliğin anlamı tartışılmış, aralarındaki farklar ortaya koyulmuştur.
Öztürk, Emre: “Émile Durkheim’ın Polemi̇k Repertuarı: Toplumsallığın Neli̇ği̇ ve Ahlakın Kökeni̇ Sorunu”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 26, No: 3, 2024, s. 1316-1338.
Émile Durkheim, bilim olarak sosyoloji ülküsünün en önemli mimarlarından birisidir. O, sosyolojide “olguların dili”yle konuşmayı ilkeleştiren önemli figürler arasındadır. Ancak tüm bu “nesnel”, “olgusal” ve “ilmi” görüntüsüne rağmen, Durkheim aynı zamanda iyi bir polemikçidir. Durkheim’ın metinlerinde sadece olgusal gözlemlere ilişkin genellemeler yer almaz. Durkheim, aynı zamanda agresif, tartışmacı, nüktedan ve eleştirel kimliğiyle öne çıkan iyi bir yorumcu ve “metin yazarı”dır. Özellikle toplumsallık, ahlak, anomi ve sosyalizm gibi konularda Durkheim’ın bu yönü daha baskın bir biçimde tespit edilebilmektedir. Bu makalede Durkheim’ın polemik repertuarı, toplumsallık ve ahlak konusu üzerinden yansıtılmaktadır. Her iki tema, Durkheim’ın sosyoloji projesinin en belirleyici direkleri olduğundan, Durkheim’ın polemik repertuarında geniş bir yer tutar. Durkheim’ın toplumsallığın neliğini ve ahlakın kökenini delillendirme girişiminde bir olgusal tanıtlama yüzeyi bir de polemik mütalaa düzeyi bulunur. Bu anlamda makalenin amacı, Durkheim’ın en belirleyici çalışma odaklarından biri olan toplumsallık ve ahlâk konularında, eksik kaldığı, güçlükle savaştığı, düşünce ikliminin aksaklıklarını sergilediği, satır aralarında gizlenen polemikçi tavrı gündeme getirmektir. Bu yönüyle makale, Durkheim’ı farklı biçimlerde yeniden tartışmaya açmak ve onun polemik yönlerini farklı veçheleriyle daha anlaşılır kılma gayesindedir.
Öztürk, Yıldız: “Reflection of Social Stratification in Art: The Case of Casta Paintings”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 26, No: 3, 2024, s. 1371-1384.
Visual culture products are not neutral objects. It can be argued that visual culture products are indicative of power relations, and that these relations are more pronounced during periods of social change and upheaval. Understanding visual cultural products beyond the confines of their frames, evaluating these images within contexts, and looking beyond the images are necessary both to conduct a profound analysis of artistic production and to reveal the dynamics of social power relations. Throughout mainstream art history, it is evident that people of colour have been represented with stereotyped identities distinct from those of whites. Western visual regimes reproduce existing inequalities and stratifications in society through racialized images. Casta paintings crystallize this perspective, depicting the process of racial mixing among the three main groups living in Mexico, which was part of the Spanish colony in the 18th century. Casta paintings narrate the ways in which a racialized society is expressed in visual culture. This study focuses on the exhibition Casta: The Origins of Caste to examine how social stratification and race are visualized in works of art.
Şirin, Tolga: “Hürriyet, Hükûmet, Millet ve Memleket: Hukukçu Gözüyle Nâzım Hikmet”, İstanbul Hukuk Mecmuası, C. 82, No: 1, 2024, s. 313-361.
Nâzım Hikmet Ran (1902-1963) Türkiye’de edebiyat ve siyaset dünyasının en önemli isimlerinden biridir. Makale, bu büyük şairin şiirlerinde anayasa hukukunun temel kavramlarının nasıl yer bulduğu incelemektedir. Bu amaçla, şairin şiirlerinde en çok işlediği kavram olan “hürriyet” ile Jellinekyen öğretinin devletin ögeleri saydığı “halk” (millet) “iktidar” (hükûmet) ve “ülke” (memleket) kavramlarıdır. İncelemedeki bulgulara göre Nâzım Hikmet, hürriyet sözcüğünü, liberal değil genellikle Cumhuriyetçi anlamda kullanmaktadır. İktidar kavramını Marksist-Leninist doktrin ışığında kavrayan şair, Kemalizme anti emperyalist ve feodalizm karşıtı olduğu denli zımnen destek vermiştir. Bu çerçevede 27 Mayıs 1960’daki askeri müdahaleye de olumlu yaklaşmıştır. Büyük şair, millet kavramını sübjektif anlamda kavramış ve Kürt sorununu reddetmemiştir. Fakat şiirlerinde Türklerin dışındaki etnik kimliklere pek yer vermemiş veya tali olarak yer vermiştir. Devletin ülke ögesi ise özellikle hasretlik ve yurtseverlik kavramlarıyla ilgili olarak şiirlere konu olmuştur. İncelemede ulaşılan nihai sonuç, Nâzım Hikmet’in, şiirlerinde, uluslararası komünist hareketin Türkiye hakkındaki tezlerini birebir yansıttığıdır.
Uyar, Büşra, Didem Duymaz: “Türk ve Alman Ceza Hukukunda Hayvanların Korunması: Hayvanların Konumunun Tür Adaleti̇ Perspekti̇fi̇yle İncelenmesi̇”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 21, No: 2, 2024, s. 161-215.
Yeşil kriminoloji, çevresel problemlere yönelik farkındalığın gelişmesiyle ortaya çıkan ve ceza hukukunun özellikle de “zarar” ve “mağdur” anlayışını eleştirel bakışla yeniden ele alan bir yaklaşımdır. Bu kapsamda yeşil kriminoloji anlayışını savunanlar, hukuk sistemlerinde hayvanların hukuki statüsünü ve hayvanlara yönelik olarak işlenen suçlarda hayvanların mağdur statüsünü tür adaleti perspektifiyle eleştirmekte ve hayvanların da doğrudan suçun mağduru olarak ele alınabileceğini savunmaktadır. Nitekim günümüzde birçok hukuk sisteminin hayvanların ceza hukuku normları vasıtasıyla korunmasına yönelik çeşitli düzenlemeler yaptığı görülse de hayvanlara yönelik suç teşkil eden fiillerde hayvanlar mağdur olarak kabul edilmemekte, hukuken korunan değer insan veya insanın bazı menfaatleri olmaktadır. Bu durum hayvanların hukuki statüsünden ve onların hukukta bir “eşya” olarak tanımlanmasından kaynaklanmaktadır.
Yalçın, Melike: “Kadının Güçlenmesi̇ni̇n Toplumsal Ci̇nsi̇yet Algısına Etki̇si̇”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 26, No: 3, 2024, s. 1125-1146.
Bu araştırma, kadınların güçlenmesinin toplumsal cinsiyet algısına etkisini betimsel düzeyde incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya Ankara Mamak Belediyesine bağlı Aile Merkezlerinden hizmet alan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 426 kadın katılım sağlamıştır. Veri toplam aracı olarak sosyodemografik form, Kadının Güçlendirilmesi Ölçeği ve Toplumsal Cinsiyet Algısı Ölçeği kullanılmıştır. Bu araştırmada kullanılan Kadının Güçlendirilmesi Ölçeği puan ortalaması 1.66±.148’dir. Katılımcıların Kadının Güçlendirilmesi Ölçeği alt ölçeklerinden olan Kadınların Bağımsız Hareket Edebilmesi Ölçeği ortalama puanı 2.00±.188, Aile Baskısından Kurtulma Alt Ölçeği ortalama puanı 1.88±.205 ve Ekonomik Güvence ve Katkı Ölçeği ortalama puanı 1.77±.274 olarak hesaplanmıştır. Toplumsal Cinsiyet Algı Ölçeğinden alınan puan ortalaması 2.81±.335’dir. Elde edilen bulgulara göre katılımcıların medeni durumu ve evlenme şekli toplumsal cinsiyet algı düzeyleri üzerinde etkilidir. Medeni durum, evlenme şekli ve ilk evlenme yaşı ile kadının güçlenmesi arasında istatiksel fark vardır. Kadınların bağımsız hareket edebilmesi ile toplumsal cinsiyet algısı arasında pozitif yönde, güçlü ve anlamlı bir ilişki bulunduğu gözlenmiştir (r=.702, p<.001). Kadınlar bağımsız hareket ettikçe toplumsal cinsiyet algı düzeyi artmaktadır.
Bu Ay: Ekim 2024
Etkinlikler
Mülkün Eril Adaletinde Evlenen Kadının Soyadı ve Kimlik Kaybı
İstanbul Barosu Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonu’nun 18. dönem toplantısı 10 Ekim Perşembe günü saat 19.00’da İstanbul Barosu Merkez Bina 6. katta gerçekleştirilecek.
Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Günleri Güz Seminerleri - I
İzmir Barosu tarafından düzenlenen Güz Seminleri’nin ilki 11 Ekim Cuma günü saat 10.00 - 16.30 arasında İzmir Barosu Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecek.