Merhabalar! Aşağıda geçtiğimiz ay yayımlanan yapıtları ilginize sunuyoruz. Geri bildirimlerinizi, gözden kaçırdıklarımızı ve katkılarınızı hfsgundem@gmail.com adresine bekliyoruz.
Geçtiğimiz Ay: Haziran 2025
Yayınlar
Kitaplar
Akyüz, Umut: Sorumluluk Kavramının Hukuk Felsefesi Bağlamında Değerlendirilmesi (İrade Hürriyeti Bağlamında Cezai Sorumluluğun Esası), 1. bs, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2025
Bourdieu, Pierre; Chamboredon, Jean-Claude; Passeron, Jean-Claude: Sosyoloji Zanaatı: Epistemolojik Ön Hazırlık, çev. Levent Ünsaldı, 1. bs, Ankara, Heretik Yayıncılık, 2025.
Mar, Maksymilian Del: Neil MacCormick: A Life in Politics, Philosophy, and Law, 1. bs, Cambridge University Press, 2025.
Neil MacCormick (1941–2009) was one of the twentieth century's most important legal philosophers and one of Scotland's most influential public intellectuals. This book tells the story of his political and philosophical life, from his intensely political childhood as the son of 'King John', one of the founders of the Scottish National Party, through to his involvement in Scottish politics – especially as the author of SNP's constitutional policy – and his role as a Member of the European Parliament, helping to draft the European Constitution. With special attention to MacCormick's character, this book offers a reading of his entire oeuvre, covering his contributions to theories of legal and moral reasoning, institutional legal theory, nationalism, post-sovereignty, subsidiarity, and constitutional pluralism in Europe. This book reads MacCormick as a highly creative thinker who excelled in the art of constructing inclusive middles and thereby developed his own distinctive approach to politics and philosophy.
Erdem, Abdullah Yasin: Yargıç Davranışı - Türk Anayasa Mahkemesi Norm Denetimi Kararlarında Ayrışık Oylar: Ampirik Bir Analiz, 1. bs, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2025.
İrfan, Mehmet: Savunman’ın Proleterleşmesi Bir Kapitalizm Eleştirisi İşçi Avukatlık Üzerine, 1. bs, İstanbul, Yetkin Yayınları, 2025.
Kahraman, F. Şeyda: Uluslararası Hukukta Kadın Hakları, 1. bs, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2025.
Santos, Boaventura de Sousa: Ya Tanrı İnsan Hakları Aktivisti Olsaydı?, çev. Yusuf Enes Karataş, 1. bs, İstanbul, Islık Yayınları, 2025.
En dehşet verici toplumsal adaletsizlikler ve adaletsizliklerin mahsulü insani acılar, bunlarla etkili bir şekilde mücadele etmek ve daha adil bir toplum yaratmak için gereken ahlâki öfkeyi ve siyasi iradeyi artık uyandırmıyor.
Ya Tanrı İnsan Hakları Aktivisti Olsaydı?, daha iyi bir toplum mücadelesinden vazgeçmemiş olanların, özellikle de bu mücadeleyi insan hakları bayrağı altında sürdürenlerin örgütlülüğünü ve kararlılığını güçlendirmeyi amaçlıyor.
Kitap, dinî hareketlerin ve siyasi teolojilerin kamusal alanda dinin varlığını savunmasından kaynaklanan insan hakları sorgulamalarını ele alıyor. Giderek küreselleşen bu hareketler ve onları besleyen teolojiler, seküler insan haklarının temelindeki söylemle çelişen ve çoğu zaman ona rakip olan bir insan onuru anlayışını yaygınlaştırıyor.
Yazara göre, geleneksel insan hakları düşüncesi, bu tür hareketler ve teolojiler karşısında konumlanmak için gerekli teorik ve analitik araçlardan yoksun; daha da kötüsü, bunun önemini kavrayamıyor. Soyut bir reçeteyi her duruma aynı şekilde uygulayarak, alternatif söylemlerin ve ideolojilerin evrensel insan hakları külliyatını etkilemeyecek yerel özgüllüklere indirgeneceği umuluyor. Ancak bu stratejinin giderek yetersiz kaldığının görülmesine cevaben kitap, yalnızca karşı–hegemonik bir insan hakları anlayışının bu tür sorgulamalarla başa çıkabileceğini göstermeyi hedefliyor.
Şahin Ceylan, Şule: Hak Kavramı: Toplumdan Bireye Doğru, 2. bs, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2025.
Yazıcılar, Ayşe Nur: Yapay Zekâ, Demokrasi ve İnsan Hakları, 1. bs, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2025.
Makaleler
Akman, Şefik Taylan: “David Hume’un Hukuk ve Adalet Anlayışının Hukuki Pozitivizmin Doğuşu Sürecindeki Etkileri”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, No: 178, 2025, s. 367-365.
Öz
Bu çalışmada, David Hume’un hukuk ve siyaset felsefesi kapsamında adalet, hukuk ve bunlarla doğrudan bağlantılı olan özel mülkiyet hakkına ilişkin yaklaşımı incelenecektir. Söz konusu yaklaşımın, pozitivist bir hukuk anlayışının temellerini nasıl oluşturduğu ve hukuki pozitivizmin kurucu isimleri olan Jeremy Bentham ile John Austin’in hukuk teorilerini nasıl etkilediği değerlendirilecektir. Kapitalizmin hâkim üretim biçimi haline geldiği bir dönemde, Hume’un doğal hukuk ile pozitif hukukun ayrılığına dayanan görüşleri, İngiltere’nin iktisadi, siyasal, toplumsal ve hukuki gerçekliklerinin gereksinimlerini karşılamaya dönük bir çerçeve sunmuştur. Bentham ve Austin de Hume’un açtığı bu yolda ilerleyerek, ilgili ayrımı hukuk teorilerinin merkezine almış ve dönemin İngiltere’sinin ekonomi politik düzeniyle uyumlu bir hukuki yaklaşım geliştirmiştir.
Akpınarlı, Neyire: “Hukuk Disiplininde Yüksek Lisans Yapan Öğrencilerin Akademik Çalışmalarda Zorlanmalarının Yapısal Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme”, Çukurova Üniversitesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, No: 7, 2025, s. 41-61.
Öz
Bu çalışma, hukuk disiplininde yüksek lisans yapan öğrencilerinin akademik çalışmalarda karşılaştıkları zorlukların yapısal nedenleri ve sonuçlarına ilişkin nitel bir analiz içermektedir. Ampirik bir araştırma olup, nitel veri toplama yöntemi kullanılmıştır. Veriler, lisans düzeyinde verilen Uluslararası Hukuk dersi ile lisansüstü programlar kapsamında verilen Araştırma Teknikleri ve Yayın Etiği derslerinde öğrencilerin akademik çalışma yapabilme becerilerine dair gözlemlere, kamu hukuk alanında yazılmış yüksek lisans tezleri ve akademik yazım üzerine yazılmış kitapların incelenmesine dayanmaktadır. Çalışmanın amacı, öğrencilerinin akademik çalışmalarda karşılaştıkları zorluklara farklı perspektiften yaklaşmak ve bu doğrultuda akademik yazım becerilerinin geliştirilmesine yönelik çözüm önerileri sunmaktır. Akademik yazına katkısı ise, hukuk disiplininde bu konuda yapılan ilk çalışma olmasıdır. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, yüksek lisans öğrencilerinin akademik çalışma süreçlerinde karşılaştıkları zorluklar ortaya konulmuştur. İkinci bölümde, bu zorlukların yapısal nedenleri ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise yüksek lisans programlarında yapısal sorunların göz ardı edilmesinin sonuçları incelenmiştir. Sonuç ve değerlendirme bölümünde de tespit edilen sorunlardan yola çıkılarak bu soruna yönelik çözüm önerileri sunulmuştur.
Albal, Eymir: “Ne İçinde Hukukun ne de Dışında: Uluslararası Hukuk, İnsan Hakları Hukuku ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, No: 1, 2025, s. 234-247.
Öz
Söz konusu çalışmada, modernizm ve postmodernizm süreçleri çerçevesinde hukuka atfedilen niteliklerdeki değişim açıklanmaya çalışılarak; hak söyleminin etkileri değerlendirilmektedir. Günümüzde, hukukun hakları biçimlendirdiği bir yapıdan, hakların hukuku şekillendirdiği bir yapıya geçilmiştir. Bu doğrultuda, insan haklarının hukukta yalnızca değerlere özgülenen bir konumdan, bilgi ve anlam üreten bir konuma geçtiği; bir diğer deyişle insan hakları aktörlerinin hakların kapsamını şekillendirirken aynı zamanda hukuku da ürettikleri ve biçimlendirdikleri gözlemlenmektedir. Bu durum, insan hakları antlaşmalarında yer alan düzenlemelerin yoruma açıklığı ve ikincil kuralların belirsizliği sebebiyle, parçası olduğu genel uluslararası hukuk disiplininde farklı yaklaşımlar sahiplenmesine sebep olmaktadır. Devlet iradeleri ile oluşan geleneksel uluslararası hukuk ile bu iradeyi sınırlamaya çalışan insan hakları hukukunun arasındaki mücadele; toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin meselelerde görünür olmaktadır. Bu çerçevede, feminist hareketin, özelin politik olduğuna yönelik güçlü argümanı tüm taleplerin temeli oluşturmakta ve bu talepleri hak olarak ileri sürülmektedir. Bununla birlikte, devlet egemenliğinin genel temayülü, bu meselelerin, hukuk dışına itilmesi olmaktadır. Bu bakımdan, çalışmada ilk olarak devlet iradesinin insan hakları antlaşma organlarına karşı belirleyici kılındığı örnekler, daha sonra ise bu iradenin hak öznelerine karşı belirleyici kılındığı haller değerlendirilecektir. Sonuç bölümünde ise değerlendirmelere yer verilecektir.
Çırakoğlu, Ahmet, Kerem Yıldırak: “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Kabine Üyelerinin Seçkinlerin Dolaşımı Kuramı Çerçevesinde İncelenmesi (58. ve 67. Dönemler Arası)”, İnsan ve Toplum, C. 15, No: 2, 2025, s. 110-146.
Öz
Bir yönetim mekanizmasının önemli parçalarından olan seçkinler, toplum içerisindeki yerleri açısından karar alma süreçlerini etkilemelerinin yanında bu süreçleri yönlendirmekte ve biçimsel sınırlar çizmektedirler. Karar verme davranışını süreklilik içerisinde şekillendiren siyasal seçkinler veya seçkin gruplar zamansal/dönemsel olarak birbirlerinin yerlerini doldurarak gelişim göstermektedirler. Vilfredo Pareto’nun “seçkinlerin dolaşımı” şeklinde adlandırdığı bu döngü her ulusun, toplumun veya evrenin, çağın ve dönemin kendi konjonktüründeki seçkin profilini ifade etmektedir. Nitekim Türk siyasal yaşamının öncüllerinden olan siyasal seçkinler arasındaki dolaşımın tespiti bireysel ve toplumsal özellikler temelinde Türk toplumunun yönetim niteliklerini daha kapsamlı değerlendirebilmemizi sağlarken, aynı zamanda ekonomik, askeri, sosyolojik, psikolojik, kültürel ve politik tüm yönlerin nesnel bir perspektifle ele alınmasının önünü açmaktadır. Çalışma, Pareto’nun seçkinlerin dolaşımı kuramının Türk siyasetinde ne kadar görünür olduğunu tespit edebilmeyi amaçlamıştır. Çalışmada örneklem olarak seçilen 58. ve 67. dönemler arasında görev yapmış olan kabine üyeleri (siyasal seçkinler) seçkinlerin dolaşımı kuramı çerçevesinde incelenmiştir.
Çiçekfidan, Halil: “Hukuk Devletinde İnsan Hâkimin Rolünü Yeniden Düşünmek”, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 12, No: 1, 2025, s. 89-150.
Öz
Hukuk devleti insanın keyfî yönetimi yerine hukukun hâkim olduğu adil ve objektif düzen idealidir. Bu hedefi gerçekleştirmek için hukukun ve yargılamanın objektifliğini sağlayacak hukukilik ilkeleri öngörür. İlkesel vizyonun hayata geçirilmesinde ise en önemli rollerden biri hâkime aittir. Öznelerden bağımsız bir varoluşa sahip hukuk kurallarının vakıaya etkisi hâkim eliyle gerçekleşir. Hukuk devleti anlayışı insan edimi söz konusu olduğunda sübjektifliğin kaçınılmazlığını göz ardı etmez. Hatta, ahlaki değerlerle genişleyen anlamıyla hukuk devleti, nötr hukuk düzenini bütünüyle mekanik olmaktan kurtarma ve toplumsal değerlerle insanileştirme yönüyle sübjektifliğe alan açar. Buna karşın, kural temelli rasyonel hukuki muhakeme ve hükmün gerekçelendirilmesi gibi tedbirlerle hukukun objektifliği ile yargılamanın görece sübjektifliğini birbirini tamamlayacak unsurlar olarak konumlandırır. Yapay zekâ teknolojilerinin hukuk alanında günden güne yaygınlık kazanması, hukukun uygulanmasında hâkimin merkezi rolüne dair yerleşik kabullerin sorgulanmasını beraberinde getirmektedir. Yapay zekâ uygulamalarının hukuki muhakeme kabiliyeti kazanması ve ilerleyen süreçte hâkime yardımcı bir araç olmaktan öteye geçerek yargısal karar verme rolünü üstlenmesi ihtimali, mevcut hukuk devleti anlayışı içinde hâkimin işlevini yeniden düşünmeyi gerektirir. Çalışmamızda, insan hâkimin sistem içindeki işlevi irdelendikten sonra, anayasal nitelik kazandırılan toplumsal değerlerin yargılamada insan unsurunu zorunlu kıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte, yapay zekâ uygulamalarının yargılamada etkililiği ve verimliliği artıracak potansiyelinden yararlanmanın olumlu katkılar sunacağı vurgulanmıştır.
Çukur, Serdar: “Uluslararası Adalet Divanı ile İlgili Çalışmalara İlişki̇n Bibliyometrik Bir Araştırma”, Toplum Ekonomi ve Yönetim Dergisi, C. 6, No: 2, 2025, s. 339-357.
Öz
Bu çalışmanın temel gayesinde ‘Uluslararası Adalet Divanı’ ile ilgili eserlere ilişkin olarak ayrıntılı bir inceleme yapmak yatmaktadır. Bu gaye doğrultusunda hedeflenen şey ise Uluslararası Adalet Divanı temelinde araştırma yapmak isteyen araştırmacılara kolaylık sağlamaktır. Bu hedef doğrultusunda çalışmada yararlanılan verilere Web of Science (WOS) üzerinden ulaşılmış, bu verilerin analiz edilmesinde bibliyometrik analiz kullanılmıştır. Ayrıca çalışmadaki grafiklendirmede de Vosviewer yazılım programı kullanılmıştır. Tüm bunların yanı sıra, bu çalışmada bazı sonuçlara ulaşılmıştır. Bunlardan birincisi, WOS’ta ‘International Court of Justice’ anahtar kelimesi doğrultusunda yapılan tarama sonrasında 1980-2025 yılları arasında makaleden kitap bölümüne kadar çeşitli çalışma türlerinde yayımlanan 1970 esere ulaşılmıştır. Bu yıllar arasında en fazla eser 2021 yılında yayımlanmıştır. Ayrıca bu yıllar arasında çalışma türleri noktasında en çok makale tercih edilmiştir. İkincisi, eserler arasında en fazla yayına Robert Kolb, devlet noktasında İngiltere ve kurum noktasında da Cambridge University sahiptir. Diğer ise eserlerin en fazla yayımladığı endeks ise ESCI’dır. Dördüncüsü, eserlerde en fazla kullanılan dil ise İngilizcedir. Sonuncusu, eserlerde kullanılan anahtar kelimeler noktasında en çok tekrar edilen kelime, ‘international court of justice’ şeklindedir.
Dinç, Uğur: “Does the Rise of Naturalism Mean the End of Conceptual Analysis in the Methodology of Jurisprudence?”, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 29, No: 1, 2025, s. 101-135.
Öz
Recently, the method of conceptual analysis as the presumed method of analytic jurisprudence has come under attack by Brian Leiter. Relying on W.V.O. Quine’s naturalized epistemology displacing analytic-synthetic distinction on truth, Leiter offered the rejection of conceptual analysis and the adoption of naturalist method committed to doing empirical research in pursuit of providing cause-effect type of explanations in law. He argues that since conceptual analysis relies on the a priori intuitions of the conceptual theorist, this method fails to deliver the universal and necessary truths it set out to deliver. In this essay, I will analyse whether the charges Leiter levels at conceptual analysis stick to it. Drawing on the works of contemporary conceptual jurisprudents, I will conclude that conceptual analysis is secure from the defects that Leiter accuses it to have. I will argue that the questions the naturalist method and the method of conceptual analysis can succeed to answer are different sorts of questions about the law; conceptual analysis does proceed on a posteriori reasoning and its arguments are best construed as necessary truths upon contingent grounds. As a result, the naturalist method fails to replace the method of conceptual analysis.
Eryiğit, Abdullah: “Nomos Empsychos (νόμος ἔμψυχος) Fikrinin Kökenleri ve Dönüşümü”, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 12, No: 1, 2025, s. 181-254.
Öz
Bu çalışma egemenlik kuramının ayrılmaz parçası haline gelen (nomos empsychos - νόμος ἔμψυχος) yaşayan yasa kavramına odaklanmaktadır. Temelde kavramın ilk örneğine ve bu örnek üzerinden gelişimine ışık tutmaya çalışır. Bunu yaparken çeşitli düşünürlerin kavram tarihine yaptığı katkı ortaya konulmak istenmektedir. Aynı zamanda pek çok fikrin uğradığı bir akıbete bu fikrin de uğradığı başka bir deyişle yaşayan yasa konseptinin de değişmeden ya da zamana ve mekâna direnip mevcut formunu bozmadan kalması mümkün olmamıştır. Çalışmada bu dönüşüm de ele alınacaktır. Kavramın gelişiminde korunan unsurlar ve metamorfoza uğrayan unsurlar okurla paylaşılmıştır. Ayrıca makalede dönemsel ayrıma gidilmiş ve okuru rahatlatmak adına kısa bir soyağacı çalışması ve kavram haritalandırılması da yapılmıştır.
Geçit, Bekir: “Barışçıl Yollarla Devlete Karşı Direnmenin İki Formu: Sivil İtaatsizlik ve Vicdani Ret”, Beytulhikme An International Journal of Philosophy, C. 15, No: 1, 2025, s. 245-268.
Öz
Yasalar, yurttaşların hak ve ödevlerini belirleyen kurallardır. Yasalar yaptırım gücüne sahiptir. Peki, bireylerin bir haksızlığa neden olduğuna inandıkları yasalara uymaları gerekir mi? Birey yasaya uyma görevi ile hak arama görevi çatışması durumunda nasıl hareket etmelidir? Haksızlıkları düzeltmek için bireylerin devlete karşı direnme hakları var mıdır? Adaletsizliğe karşı olmak insani bir görevdir. Genel olarak barışçıl yollarla devlete karşı direnmenin iki formundan söz edilir. Bunlar, sivil itaatsizlik ve vicdani rettir. Sivil itaatsizlik, bir grubun haksız bulduğu politikaları düzeltmek amacıyla barışçıl yollarla gerçekleştirdikleri bir eylem biçimidir. Genellikle çoğunluğun adalet duygusuna yönelik aleni olarak gerçekleştirilen bir eylemdir. Vicdani ret ise daha çok bireysel olarak kişilerin ahlaki bulmadıkları buyruk ve yasalara uymayı reddetmeleridir. Bu çalışmada barışçıl yollarla devlete karşı direnmenin iki formu olan sivil itaatsizlik ve vicdani ret üzerinde durulacaktır. Önce sivil itaatsizlik eylemi ile vicdani reddin genel özelliklerinin neler olduğu ele alınacaktır. Daha sonra da devlete karşı direnmenin haklılaştırılmasının mümkün olup olmadığı tartışılacaktır.
Gölbaşı Uçar, Belçim, Cemre: “1215 Söylencesi: Bir İnsan Hakları Belgesi Olarak Magna Carta”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, No: 1, 2025, s. 111-125.
Öz
13. yüzyıl İngiltere’sinde kabul edilen bir belge olan Magna Carta, insan hakları tarihinde genellikle başlangıç noktasını temsil eder. Bu belgenin, o güne kadar kabul edilmiş diğer örneklerinden ayrı ve özel bir anlamı olduğu inancı hakimdir. Araştırmanın amacı Magna Carta’nın hukuki niteliğini inceleyerek günümüzdeki insan hakları anlayışı ile bağlantısını ortaya koymaktır. Belgenin tarihsel arka planı ve devlet teorisi kavramları ekseninde incelenerek ne amaçla yapıldığının tespit edilmesi hedeflenmektedir. Bu nedenle araştırmada öncelikle Magna Carta’nın kabul edilmesine giden tarihsel sürece yer verilmiştir. Magna Carta’yı kabul eden kral John ve öncesindeki kralların yönetimleri incelenmiştir. Ardından belgenin türü, tarafları ve içeriği ortaya konulmuştur. Magna Carta’nın hukuki bir belge olarak hangi türü temsil ettiği, tarafları olarak kral ve baronların toplumsal konumları ve içeriğinde hangi konulara yer verildiği incelenmiştir. Araştırmada yöntem olarak nitel araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Bu anlamda başta değişiklikler içeren Magna Carta’nın orijinal metni ve ona esin kaynağı olan I. Henry’nin taç giyme töreni belgesi olmak üzere; tarihi ve hukuki birincil kaynaklar ile ikincil kaynaklardan ve edebi eserlerden de yararlanılmıştır.
Gümüş, Sabanur; Kulaksızoğlu Mercan, Nergis: “Durkheim’in Sosyoloji Düşüncesinde Hukukun Özü Olarak Toplum”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 22, No: 2, 2025, s. 823-850.
Öz
Èmile Durkheim 1858 ile 1917 yılları arasında yaşamını sürdürmüş ve sosyoloji biliminin kurucusu olarak nitelendirilen bir bilim insanıdır. Bu nitelendirmeyi, sosyolojinin benzerlerinden ayrı bir bilim olarak görülmesi ve o şekilde nitelendirilmesi için yaptığı ciddi çalışmalar ve sosyoloji için bir yöntem inşa etme çabaları ile kazanmıştır. Sosyolojiyi sistematikleştirmeye dair düşüncelerini ve bu düşüncelerden doğan amacını, kendisine ait olan eserlerde uygulamalı olarak da gerçekleştirmiştir. Sosyolojiye ve topluma dair yaptığı derinlikli çalışmaların ve kaleme aldığı eserlerin içeriğine bakıldığında, sosyolojiye dair birçok kavrama ve düşünceye yer vermekle beraber ahlak ve hukuk kavramlarına -bu iki kavrama eşdeğer biçimde- ciddi bir yer verdiği görülmektedir. Bununla birlikte Durkheim’in bazı toplum bilimsel kavramları açıklama çabası içerisinde iken bu açıklamada kriter olarak hukuku ve hukuk alanına dair birtakım kavramları esas aldığı görülmektedir. Ona göre hukuk, kelimenin tam anlamı ile toplumsal bir olgudur. Bu açıdan bakıldığında birtakım farklı toplumsal olguların açıklanmasında da hukuka başvurulması oldukça doğal karşılanabilecektir. Her ne kadar Durkheim’in çalışma alanları arasında hukuk yer almasa da onun fikirleri içerisinde hukuka da erişmek mümkündür. Bu çalışmada Durkheim’in sosyoloji düşünceleri içerisinde hukukun izleri sürülmüş ve hukukun özü olarak toplum düşüncesine dair incelemeler yapılmıştır.
Kolçak, Hakan: “Organik Kanunlar: Şeklî ve Maddi Yönleriyle Normatif Bir Çalışma”, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 29, No: 1, 2025, s. 63-99.
Öz
Organik kanunlar, 1950’li yıllardan itibaren birçok anayasada doğrudan düzenlenen kanun türlerindendir. Bu çalışma, mevzubahis kanun türüne ilişkin öğretideki normatif çalışma eksikliğinin giderilmesini gaye edinmekte ve nihai manada organik kanunların Türkiye’de uygulanabilirliğinin analizi için gerekli zemini inşa etmeyi hedeflemektedir. Çalışma kapsamında organik kanunlara dair düzenleme içeren 36 devlet anayasası incelenerek şeklî ve maddi yönleriyle bahse konu kanun türüne ilişkin genel çıkarımlar elde edilmektedir. Organik kanunların ulusal normlar hiyerarşilerinde anayasaların bir basamak altında bulundukları ve genel itibarla önleyici denetim aracılığıyla anayasaya uygunluk denetimine tabi tutuldukları şeklî analiz bağlamında tespit edilmektedir. Organik kanun önerileri için uygulanan esaslar ile alelade kanunlarda uygulananlar arasında bazı istisnaların mevcudiyetine rağmen keskin farklılıkların bulunmadığı; ancak organik kanun önerilerinin görüşülme ve kabul esaslarının alelade kanunlardan anlamlı farklılıklar barındırdığı çalışmada ortaya konmaktadır. Çalışmada ileri sürülen bir diğer genel çıkarım, organik kanunların maddi açıdan geniş çeperli bir düzenleme alanına sahip olmalarına ilişkindir. Devletin temel nitelikleri dâhil olmak üzere anayasal düzenin genel esasları, seçim esasları, idari ve siyasi teşkilat yapılarına dair düzenlemeler, temel hakların korunması ve bazı temel hakların kullanımı ile sınırlandırılmasına dair müstakil rejimlerin inşası ve devlet temel erklerinin kuruluşu, işleyişi ve birbirleri arasındaki ilişkilere yönelik düzenlemeler, söz konusu geniş çeperli alanda yer almaktadır. Not edilenlerin dışındaki birçok hususun da müstakil dinamikler doğrultusunda organik kanunla düzenlenmesi mümkündür. Nitekim devletlerarası antlaşmaların onaylanmasından doğal kaynakların kullanımına kadar çeşitli alanlarda organik kanunla düzenleme yapılmasını normlaştıran örnekler de çalışma kapsamında sunulmaktadır.
Öğütcü, Osman: “Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları Hukuku İlişkisine Dair Spinozacı Yaklaşım”, Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 8, No: 1, 2025, s. 311-326.
Öz
Bu çalışma Benedictus Spinoza’nın insan haklarının uluslararası hukuktaki yerini ve insan haklarının uluslararası hukuk ile ilişkisini diğer görüşlerinden hareketle tespit etme amacı taşır. Spinoza’nın yaşadığı dönemde insan hakları kavramı ve doktrini modern döneme kıyasla neredeyse mevcut değildir. Çalışmalarında Tanrı, doğa, hak gibi kavramları değerlendiren filozofun görüşleri devlet ve birey anlayışını da şekillendirmiştir. Bireyler ve devlet arasında daha üstün bir egemene yetkilerin devredilmesi açısından temel bir farklılık vardır. Devletler yetkilerinden bireylere nazaran son derece sınırlı bir ölçekte vazgeçerler. Spinoza’nın uluslararası hukuk yaklaşımında evrensel söylemlere yer yoktur. Birer birer tüm devletler kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederler ve evrensel, ahlaki ya da metafizik ögeleri takip etmeleri için hiçbir gerekçe yoktur. Bu nedenle devletlerin uzlaşıları da güvenilmezdir. Modern dönemde insan hakları deneyimlenen savaş ve yıkımların da etkisiyle uluslararası hukukun bir parçası haline gelmiştir ve pek çok uluslararası hukuk unsurunda vücut bulmuştur. Modern dönemin hâkim söyleminin aksine Spinoza, insan hakları gibi evrensel söylemler içeren kavramların devletlerin egemenlik alanlarıyla sınırlı olduğunu düşünür ve böylelikle insan hakları uluslararası hukukun kapsamının dışında kalır.
Özel, Abdullah: “Bentham’s Calculus: The Economy of Coercion and Mechanisms of Security”, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi / İstanbul University Journal of Sociology, C. 45, No: 1, 2025, s. 306-334.
Öz
For Bentham, security is the ultimate goal of governmental intervention and the fundamental criterion for deter, mining how and to what extent the government should intervene. It consists of two intertwined dimensions, one of which is the protection of the ordinary course of life against all forms of interruption and encroachment, including crime, and the second is the safeguarding of people’s expectations about the future, above all their expectations regarding property. At the heart of this conception of security lies a concern to preserve and maintain the social order and its existing distribution of property. As the ultimate criterion, “security” becomes the guiding principle that shapes Bentham’s economy of coercion. He seeks to translate this economy into practice through various tech, nologies of power and security mechanisms, which he categorises as “direct” and “indirect legislation”. In practical terms, these manifest institutionally in forms such as “preventive police”, “industry houses” or the “penitentiary”. Although Bentham frequently and emphatically condemns coercion, repression and punishment in his writings, a closer examination reveals that this is not a normative moral judgement, but rather an economic evaluation; for the forms of intervention he envisages do not exclude coercion, but instead transform it into a usable resource to be employed strategically — depending on the extent to which the ultimate goal of “security” is perceived to be under threat. This article analyses the fundamental and intrinsic relationship between liberalism and coercion by considering Bentham’s calculative approach to governmental interventions within this framework.
Özmen, Ahmet Fatih: “Toplumsal Kırılmaların Sanatsal İfadeleri: Resim Sanatında Savaş, Adalet ve Devrim Temaları”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 27, No: 2, 2025, s. 962-974.
Öz
Toplumsal kırılmalar; savaşlar, devrimler, ekonomik krizler, ideolojik değişimler ve kültürel dönüşümler gibi olaylar bağlamında birey ve toplum üzerinde derin etkiler bırakmaktadır. Bu tür olayların sanatçılar üzerindeki yansımaları ise eserlerinde doğrudan ya da dolaylı olarak kendini göstermektedir. Bu çalışmada, tarihsel süreçte meydana gelen toplumsal kırılmaların resim sanatına etkileri incelenmiş; özellikle savaş, adalet ve devrim temalarına odaklanılmıştır. Sanat, bir dönemin ruhunu yansıtan güçlü bir araçtır. Bu nedenle toplumsal kırılmaların sanat eserlerindeki izlerini incelemek hem sanatın hem de bu dinamiklerin daha kapsamlı bir şekilde anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Araştırma kapsamında, toplumsal olayların resim sanatında estetik ve içerik düzeyinde nasıl yansıma bulduğu ele alınmıştır. Farklı dönemler ve coğrafyalar üzerinden yapılan bu inceleme, toplumsal olayların biçim ve tema düzeyindeki etkilerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Araştırma yöntemi olarak nitel araştırma türlerinden “Doküman Analizi” kullanılmıştır. Çalışmada, Francisco de Goya’nın “3 Mayıs 1808”, Pablo Picasso’nun “Guernica”, Eugene Delacroix’nın “Halka Yol Gösteren Özgürlük”, Käthe Kollwitz’in “Saldırı” ve İbrahim Çallı’nın “Yaralı Asker” adlı eserleri incelenmiştir. Bu bağlamda çalışma sanatın toplumsal değişim süreçlerindeki rolüne ilişkin önemli bir perspektif sunmayı hedeflemektedir.
Özşahin, Mustafa Cüneyt: “Zor Zamanda Küresel Barışı Aramak: Dünya Düzeni Modelleri Projesi”, Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 8, No: 1, 2025, s. 260-276.
Öz
Dünya Düzeni Modelleri Projesi (DDMP), Soğuk Savaş yıllarının güvenlikçi ikliminde barışı aramayı savunan nadir girişimlerden biri olarak ortaya çıkmıştır. 1960’lı yıllardan itibaren ana akım Uluslararası İlişkiler kuramlarına meydan okuyan Dünya Düzeni Modelleri Projesi (DDMP), zaman içerisinde güçlü bir entelektüel girişime dönüşmüştür. Bünyesinde dünyanın farklı ülkelerinden farklı perspektiflere sahip akademisyenleri barındıran Dünya Düzeni Modelleri Projesi (DDMP), ortak değerler üzerine mutabakat sağlamayı başarmış ve iddialı bir program ortaya koymuştur. Dünya Düzeni Modelleri Projesi (DDMP) savaşlardan, yoksulluğa ve ekolojik yıkıma kadar pek çok sorun karşısında çözüm olarak küresel düzeyde kapsamlı bir dönüşüm modeli önermektedir. Sözkonusu yeni dünya düzeni önerisi uluslararası kurumların daha kapsayıcı ve adaletli hale getirilmesini amaçlamaktadır. Bir derleme niteliğindeki bu çalışmada Dünya Düzeni Modelleri Projesi (DDMP)’nin ortaya çıktığı dönemde oynadığı rol ve önemi tartışılacaktır. Bu kapsamda Dünya Düzeni Modelleri Projesi (DDMP)’nin ortaya çıkış koşulları, iddiaları ve önemli kuramcıları incelenecektir.
Özyurt, Hasan; Ulutürk Muammer: “Dinî ve Hukuki Yönleriyle Eski Mezopotamya’da Yemin Uygulamaları ve Yeminin Bağlayıcılığı”, Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 8, No: 1, 2025, s. 71-94.
Öz
Yazılı belgelere göre Eski Mezopotamya’da sözleşmeler, mahkeme kayıtları ve satış belgelerine ilişkin en eski kayıtlar ile yemin kelimesinin geçtiği en erken metinlerin Sümerlere ait olduğu görülmektedir. Tarihsel süreçte sayıları giderek artan ve içerik açısından çeşitlenen bu belgelerde yer alan yemin uygulamaları, dönemin dinî, hukuki, tıbbî ve siyasi anlayışlarına ilişkin önemli veriler sunmaktadır. Sümerlerden sonra da Eski Mezopotamya’nın çeşitli kültürlerinde yemin uygulamalarına dair örneklere rastlanması, bu pratiğin toplumsal ve kurumsal yapılar içindeki rolünü ortaya koymaktadır. Yeminlerin, tanrılara ve onların yeryüzündeki temsilcileri olarak kabul edilen krallara bağlılığı ifade eden bir nitelik taşıdığı görülmektedir. Yemin, yalnızca adli bir araç olmanın ötesinde, bir sadakat kanıtı olarak da kabul edilmekteydi. Sümerler dönemine ait yazılı kanunlar, mahkeme kayıtları ve yapılan anlaşmalarda şahit gösterme ve hâkim huzurunda yemin uygulamalarına başvurulduğunu göstermektedir. Bu durum, dönemin insanının kutsal ile kurduğu ilişkiyi ortaya koyarak, Eski Mezopotamya’da tanrılara hizmet etme anlayışını da yansıtmaktadır. Yemin uygulamalarının temel unsuru tanrılar olduğundan, bu ritüelin doğrudan tanrılar ve dinî inançlarla ilişkili olduğu ve dönemin tanrı anlayışına uygun bir biçimde icra edildiği anlaşılmaktadır. Yemin, çoğunlukla bir tapınakta ve rahiplerin huzurunda icra edilebildiği gibi, hukuki bağlamda bir hâkimin gözetiminde de uygulanabilmekteydi. Özellikle yasal sözleşmeler düzenlenirken yemin etme sırasında bir rahibin hazır bulunması gerekirdi. Mahkeme süreci tamamlandıktan sonra bu kaydın korunmasını garanti altına almak için tabletin bir kopyası yapılmaktaydı. Bu çalışmada Eski Mezopotamya’da yemin uygulamalarının hangi gerekçelerle ve nasıl yapıldığı örneklerle açıklanmaya çalışılmıştır.
Sağlam, Rabia; Türk Rıdvan: “Dworkin’in Hukuk Kuramının Gadamerci Kökenleri Bir Anayasa Mahkemesi Kararının Hermenötik Eleştirisi”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, No: 1, 2025, s. 194-206.
Öz
Makale, Ronald Dworkin’in hukuk kuramını Hans Georg Gadamer’in ‘felsefi hermenötiği’ odağında inceliyor. Hermenötik kökenler Dworkin’in kuramının doğru bir şekilde anlaşılması için önemlidir. Bu çerçevede makalenin amacı, Gadamer’in felsefi hermenötiğinin Dworkin’in hukuk kuramına ve yorum pratiğine etkisini incelemek ve sözkonusu teorik tartışmanın pratik sonuçlarını örnek bir mahkeme kararı ışığında irdelemektir. Gadamer hermenötiğine göre anlam, dilin, tarihin ve geleneğin etkisi altına ortaya çıkar. Yorumda, yorumcunun geleneğin etkisi altında gelişen tarihsel ufku ile metnin kendi ufku kaynaşır. Dolayısıyla yorum, metinde saklı anlamın keşfinin ötesinde, yorumcu ile metin arasındaki bir diyaloğu içerir. Gadamer’in etkisiyle Dworkin, hukuku gelişen bir hermenötik faaliyet olarak kavrar ve hukuk kuramını topluluğun hukuk pratiğinin “kurucu” yorumu olarak yeniden yapılandırır. Hukuku hermenötik bir faaliyet olarak kurmak, yaratıcı yargıç sorunu ve hukuk-ahlak ilişkisi gibi hukukbilimin önemli çağdaş sorunlarını yeniden formüle etme, bu sorunlara hermenötik yorum çerçevesinden bakarak çözüm önerme imkânı sağlar. Çalışmada, teorik açıklamaların ardından hermenötik bileşenlerin hukuki muhakemeye nasıl yansıtılabileceğini göstermesi açısından Anayasa Mahkemesinin bir kararı irdelenmektedir. Karar incelemesinin odağı, Anayasa Mahkemesinin kararının Dworkin’in “kurucu yorum” pratiğine ve Gadamer’in “ufukları kaynaştıran” hermenötik yaklaşımına uygun olup olmadığıdır. Varılan sonuç, Anayasa Mahkemesinin çoğunluk kararının, her ne kadar hermenötik muhakemenin unsurlarını içeriyor gözükse de nihayetinde yasa koyucu otoritenin niyetini ve hukuki metnin dogmatik anlamını yineliyor olduğudur. Mahkeme, bir metin olarak hukukun tarihsel anlamını toplumun çağdaş ufku ve ihtiyaçlarıyla bütünleştirebilecek yeni bir yaklaşım geliştirmemiş; sorunu, toplumsal cinsiyet eşitliğini hedefleyen ahlaki ve siyasi ilkeler temelinde ele almamıştır.
Şahal Çelik, Didem; Güreşçi, Gülçin; Oğuz, Ahmet: “The Future of Globalization and Migration: The Case of the European Union”, Toplum Ekonomi ve Yönetim Dergisi, C. 6, No: 2, 2025, s. 376-386.
Öz
With the development of technology, transportation, and communication opportunities with globalization, the circulation of people worldwide has increased. People who experience the level of development and economic, social, and cultural differences in other countries by leaving their own country have started to migrate from their countries for reasons such as education, tourism, employment, health, and family reunification. Migration is one of the most important phenomena that transcends the nation-state. It is a complex structure with political, economic, and socio-cultural aspects. Migration directly concerns and affects not only the individual but also the society from which he or she leaves. The versatility of immigration makes it necessary to establish a legal framework on the one hand and makes these legalizations difficult on the other. Another problem related to immigration is that the conditions under which a person who immigrates from their country to another country will be an immigrant and under what conditions they will leave the immigrant category are determined by the domestic policies of the countries. Therefore, it becomes difficult to define immigrants precisely. For this reason, there are differences in the national immigration policies of countries. This study aims to explain the link between international migration and globalization based on data from around the world and to reveal the policies developed by the European Union as an essential global power for international migration movements.
Tunca, Murat Aybars: “A Proposal to Ease the Heavy Burden of Domestic Labour”, İstanbul Hukuk Mecmuası, C. 82, No: 3, 2024, s. 841-853.
Öz
Domestic labour, a well-known form of unpaid labour, is widespread throughout many countries. Most domestic labour is performed mostly by housewives. Housewives often face uncertainty about their future because of a lack of adequate social security, regular income, and retirement plans. As a functional tool for transforming society, law plays a role in changing such social inequalities. In this article, we discuss how law can offer remedies to fix domestic labour problems. Drawing on feminist standpoint theory, this article explores how scientific methods can contribute to understanding and redressing domestic labour problems with to-the-point regulations. Feminist Standpoint Theory asserts that knowledge is socially situated. It contends that marginalised groups, such as women, are uniquely aware of social and political issues because of their lived experiences. According to this theory, research should begin from the standpoint of these marginalised individuals. By doing so, biases can be addressed, and a more just society can be achieved. In essence, it challenges the traditional objectivity of scientific research and emphasises the importance of diverse perspectives. In this context, this article discusses the significance of evidence-influenced policies in addressing women’s problems. While doing so, we will present the progress of Türkiye with examples of its efforts to tackle gender inequalities. The article acknowledges opposition from the men’s right movement, which seeks to reverse advancements in women’s rights in Türkiye. However, it argues that their arguments are ideological rather than based on evidence, particularly regarding property division laws. In this article, we focus on the matrimonial property regime, which is one of the many negative contributors to the problems of the performers of domestic labour. As a remedy, we propose amendments to the Civil Code.
Yıldız, Abdulkadir: “‘Kamu Yararı Anayasacılık’ ve Türkiye’de Anayasa”, Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 8, No: 1, 2025, s. 50-70.
Öz
Kamu yararı anayasacılık, klasik hukuk geleneğine dayanan bir anayasa hukuku teorisidir. Klasik hukuk geleneği, kamu yararı anayasacılığı hem felsefi hem de hukuki yönleriyle etkilemiştir. Buna göre hukuk üretimi (kanun yapımı ve yorumu) ortak yararı dikkate almalıdır. Bu bağlamda anayasal yorumun veya anayasal değişimin toplumun refahını ve kamu düzenini sağlama yönünde planlanması ve yürütülmesi gerekir. Liberal anayasacılığın temel kurumlarıyla çatışma içerdiğinden kamu yararı anayasacılığın otoriter rejimlere yol açacağı savunulmuştur. Zira kamusal faaliyetlerin amacı bireyin özgürlüğü üzerinden değil, kamunun yararı üzerinden tespit edilmektedir. Kamu yararı ise klasik hukuk geleneğine dayandırılmakta ve kürtaj, eşcinsel birliktelikler gibi liberal öğretinin özgürlük kapsamına alma eğilimindeki başlıklara karşı çıkılmaktadır. Öte yandan liberal demokrasilerin dünya genelinde gerilediği, popülist ve güvenlikçi politikaların rağbet gördüğü bilinen bir gerçek. Bu aşamada liberal anayasacılığın modern sorunlarla baş edemediği, bu sebeple anayasa siyasetinin yeniden yorumlanması gerektiği savunulabilir. Anayasa, Türkiye’de de öteden beri tartışılan konuların başında geliyor. Anayasa konusundaki tartışmalarda kamu yararı anayasacılık bir perspektif sunabilir.
Yıldız, Sevil: “Principatus Dönemi Bürokrasisinde Hukukçuların Yeri”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, No: 1, 2025, s. 140-152.
Öz
Roma’da bir bürokratik yapının varlığından ancak Principatus dönemi itibariyle söz edilebilir. Bu, ilk imparator Augustus’un temellerini attığı bir yapıdır. İmparator Augustus, Cumhuriyet Dönemi’nden kalan magistra’lıkların görev tanımlarına yeni bir düzen vermiş, yeni bir memuriyet sistemi ve memurluk makamları kurmuştur. Bu kapsamda özellikle consilium princips, praefectus’lar ve imparatorluğa bağlı bürolar öne çıkmış, dönemin hukukçularının bu memuriyetlerde görevlendirildikleri görülmüştür. İmparator Hadrianus Dönemi’ne dek, yaklaşık olarak 144 yıl boyunca Augustus’un kurduğu sistem büyük bir değişim göstermemiş ancak gelişmiştir. İmparator Hadrianus ise bu sistemde önemli değişiklikler ve yenilikler yapmış, sisteme ileri bir yön vermiştir. İmparator Hadrianus Dönemi’nden İmparator Severus Alexander Dönemi sonuna dek devlet memurlukları oldukça gelişmiş, hukukçuların bu memurluklardaki etkinliği artmıştır. Böylece Klasik Dönem hukukçularının bürokratik yapı içindeki varlıkları Roma İmparatorluğu’nun hukukî ve idarî alanlarında önemli derecede etkili olmuştur. Hadrianus Dönemi’ne dek bürokraside yer alan hukukçuların Roma hukukunun gelişiminde oynadıkları önemli rol, Cumhuriyet Dönemi’nden Geç Principatus Dönemi denebilecek İmparator Hadrianus Dönemi’ni de içine alan zamana ait hukukun “hukukçuların hukuku” olarak tanımlanmasına yol almıştır.
Zabunoğlu, Hamdi Gökçe: “Hobbes ve Spinoza’nın Eşitlik Düşünceleri Bakımından Karşılaştırılması”, Çukurova Üniversitesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, No: 7, 2025, s. 184-205.
Öz
Bu makalede, Spinoza'nın demokrasi teorisinin temel özelliklerine karşılaştırmalı bir yaklaşımla değinilmiştir. Bunu yaparken, Spinoza ve Hobbes arasındaki uyuşmazlığı ele alarak erken modern dönemdeki eşitliğe ilişkin yaklaşımların çeşitlilik gösterdiği ve Spinoza'nın teorisinin modernitenin liberalizmden etkilenen eşitlik anlayışına karşı bir modeli ne ölçüde temsil ettiği ortaya koyma amaçlanmıştır. Makalede, Hobbes ve Spinoza’nın sözleşme kuramlarının benzer yönlerine değinilmiştir. Devamında ise makalenin amacı doğrultusunda, Hobbes'çu bireycilik ile Spinoza'cı bireylerarasılık arasındaki farklara odaklanılmış ve bu iki erken modern dönem düşünürünün toplumsal sözleşme teorileri ve eşitlik anlayışları ele alınmıştır. Spinozacı ilişkisel öte-bireysellik yaklaşımı, siyaset teorisinde şeylerin, güçlerin ve iktidarların ontolojik karşılıklı bağımlılığını içerdiği, bu nedenle Hobbes'un özerk özne anlayışına kıyasla tamamen farklı bir eşitlik anlayışını barındırdığı çıkarımına ulaşılmıştır. Bu çıkarımla birlikte Spinoza'nın teorisi makale kapsamında tartışılan ve elde edilen sebeplerle Hobbesçu bireyciliğe karşı bir model olarak kabul edilebileceği ve Spinoza'nın birey-ötesi siyaset anlayışında özgürlük, eşitlik ve çeşitlilik birbirini dışlayan kavramlar olmayıp, çokluğun ortak hale geldiği tek ve aynı sürecin yönleri olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Gelecek Ay: Temmuz 2025
Etkinlikler
Yapay Zekâ, Hukuk ve Etik Konuşmaları 4
Türkiye Felsefe Kurumu bünyesinde gerçekleştirilen Yapay Zeka, Hukuk ve Etik Konuşmaları’nın dördüncü buluşması Prof. Dr. Gülriz Uygur moderatörlüğünde Merve Tekeli’nin “Bilim Kurgudan Gerçeğe: “Yapay Zekâ” Gerçekte Nedir, Karmaşık Bir Hesap Makinesinden Farkı Var mıdır?” başlıklı sunumu ile 4 Temmuz Cuma günü saat 17.30’da çevrimiçi olarak gerçekleştirilecektir.
Duyurular
2. Uluslararası Hukuk Konferansı
İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından “Mülkiyet ve Hukuk” teması ile düzenlenen etkinlik 7-9 Kasım 2025 tarihleri arasında çevrimiçi olarak gerçekleşecektir. Mülkiyet kavramı dışında katılımı sınırlayıcı bir temanın olmadığı etkinlik için özet bildirilerinin gönderilmesi için son tarih 5 Eylül 2025.
Etkinliğe dair detaylı bilgilere ve önemli tarihlere devam eden bağlantıdan ulaşabilirsiniz: https://www.inonulawcongress.org
V. Uluslararası Uygulamalı Etik Konferansı
ODTÜ ev sahipliğinde 19-21 Kasım 2025 tarihleri arasında gerçekleşecek olan etkinlik için bildiri özeti gönderiminin son tarihi 31 Temmuz 2025 olarak belirlenmiştir.
Etkinliğe dair detaylı bilgilere ve önemli tarihlere devam eden bağlantıdan ulaşabilirsiniz: https://etikkongresi2025.metu.edu.tr
2026 IVR Prize for the Best Book on Legal or Social Philosophy
Her iki IVR Dünya Kongresi arasında Hukuk veya Sosyal Felsefe alanında yayınlanmış en iyi kitaba verilen IVR Hukuk Felsefesi ve Sosyal Felsefe Alanında En İyi Kitap Ödülü için yapılacak başvurular için son tarih 15 Mart 2025 olarak belirlenmiştir.
İstanbul’da gerçekleştirilecek 32’nci IVR Dünya Kongresinde takdim edilecek ödüle ilişkin esaslara devam eden bağlantıdan ulaşabilirsiniz: https://ivronlineblog.wordpress.com/2025/06/16/2026-ivr-prize-for-the-best-book-on-legal-or-social-philosophy
Position for Postdocs at the Max Planck Institute for the Study of Crime, Security and Law in Freiburg i. Br. (DE)
Almanya, Freiburg im Breisgau'daki Max Planck Suç, Güvenlik ve Hukuk Çalışmaları Enstitüsü Kamu Hukuku Bölümü doktora sonrası araştırmacı istihdam etmek istiyor.
Detaylı bilgilere ve önemli tarihlere devam eden bağlantıdan ulaşabilirsiniz: https://recruitingapp-5535.de.umantis.com/Vacancies/492/Description/2